21 Aralık 2016 Çarşamba

ÖZGÜVENİ YÜKSEK ÇOCUK YETİŞTİRMEK

Çocuk doğmadan ebeveyn olarak birçok görev ve sorumluluk üstlenilir. Okul dönemine gelen çocuklar için ailenin beklentilerinden biride özgüveni yüksek bireyler olmasıdır. Bir kişilik özelliği olan özgüven kendimize ne kadar değer verdiğimizle ilgili olup sorun çözme ve baş etme becerilerimizi arttırır, doğru ve yerinde davranış sergilememize yardımcı olur.
Özgüvenin bir kişilik özelliği olduğunu düşünürsek burada tek etkenin aile olması beklenemez. Her çocuğun doğuştan getirdiği güçlü ve zayıf yanları, yetenek ve ilgileri vardır. Ebeveynler bunun bilincinde olup her çocuk için beklentilerini farklı olarak ayarlayabilmelidir. Her çocuk özeldir ve bütün çocuklarda işe yarayacak tek bir yöntem yoktur. Bununla birlikte uygulanabilecek temel ilkeler vardır.
AİLELERDEN BEKLENENLER

Çocuklarda Özgüven gelişiminde önemli adımlardan biri bebeğin ilk yıllarında yeterli ilgi ve dokunma alabilmesidir. Çocuğun doğumundan itibaren dünyayı güvenli bir yer olarak algılaması anne ile kurduğu ilişki sonucu oluşan güvenli bağlanma ile doğrudan ilgilidir.  Kendini ayrı bir birey olarak algılamayan bebeğin bakımı sırasında her ihtiyaç duyduğunda annenin yanında olması ve dokunması son derece önemlidir. Bebekler fizyolojik ihtiyaçları dışında da ağlarlar ve ihtiyaçları giderilmediğinde kendilerini değersiz ve reddedilmiş hissederler. İlk gelişen duyumuz dokunmadır ve gelişim açısından son derece önemli olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Çocukluk döneminde oluşan nörokimyasal değişimlerin çoğu dokunma sonucu oluşur. Çocuklar bütün gelişim dönemleri boyunca dokunulma ihtiyacı yaşarlar. Dokunulma özgüven gelişiminde ilk etkendir.
Özellikle okul öncesi dönemde çocuklar birçok davranışı öğrenirken ailelerinin verdiği tepkilere bakarlar. Onlar için koyulan sınır ve kurallar kadar yapılan doğru ve güzel davranışın ödüllendirilmesi de önemlidir. Bu sayede hem doğru davranışı kazanacak hem de yaptığı güzel davranışın görüldüğü ve takdir edildiği duygusunu yaşayacaktır. Çocukların özgüven gelişiminde bir diğer önemli nokta fark edilmek ve ödüllendirilmektir. Ancak ödül konusunda aileler dikkatli olmalı ve çocuğun içsel motivasyonunu arttırmayı hedeflemelidir.
Çocuklar doğdukları andan itibaren dış dünyayı kendilerine bakım verenlerin gözünden anlamlandırırlar. Annenin yaklaşımını, olaylara karşı tutumunu ve kendi duygularının kontrolünü çocuklar yavaşça içselleştirir. Dolayısı ile ailelerin çocuklarına karşı algıları ve onlara nasıl yansıttıkları da önemlidir. Özellikle okul öncesi dönemde çocuklar yaptıkları davranışlardan sonra geribildirim beklerler.  Ebeveynlerin çocuklarının özgüvenlerini destekleyici ve cesaretlendirici cümleleri önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken sen harikasın, müthiş oldu gibi abartı ve içeriği olmayan cümleler yerine davranış ve duyguyu yansıtıcı cümleler kurulmasıdır. Aksi takdirde çocukların doğuştan getirdiği narsizm beslenecek ve yalnızca kendi duygularını önemseyen bireyler olmalarına yol açacaktır.
Yetişkinlerin kendileri için bekledikleri saygıyı çocuklarına göstermeleri de özgüven için atılacak önemli adımlardandır.  Çocuklar deneme yanılma yolu ile öğrenirler ve öğrenme sürecinde yaptıkları denemeler için anlayış beklerler. Aşırı katı disiplin ve müdahaleci tutum çocuğun kendisi ile ilgili benlik algısını düşürecektir.

Ailelerin özgüveni yüksek bireyler yetiştirmek için yapabilecekleri onları küçük yaştan itibaren bir birey olarak görmek, ihtiyaçlarını zamanında karşılamak, zaman ayırmak, güvenmek ve denemeleri için cesaretlendirmek olacaktır.

Gülşah Öztürk Erten

Uzman Klinik Psikolog & Pedagog 


18 Aralık 2016 Pazar

ÇOCUKLARA TERÖR NASIL ANLATILIR ?

Yetişkinler için bile konuşmak ve anlamlandırmak çok zor olsa da artan terör ve saldırılar çocukların dünyasında da soru işaretleri ile birlikte yoğun güvensizlik ve kaygıya sebep olabilmektedir. Yaşadığımız dünyada bitmek bilmeyen bu travmatik olaylar ebeveynleri, çocukları ile bu konuyu paylaşmak zorunda bırakıyor. Peki ama nasıl konuşulmalı?
Terör ve Saldırıların Travmatik Etkileri
Ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, kaygı ve panik yaratan, kişinin yada sevdiklerinin hayatını tehdit eden, yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olay ve deneyimler psikolojik travma olarak tanımlanabilir. Kişide kaygı ve korku ile birlikte yoğun çaresizlik ve güvensizlik duygularının yaşanmasına sebep olur. Çocuklarda yaşla birlikte olayın algılanışı ve verilen tepkiler değişebilir. Okul öncesi dönemde çocuklar anlamlandıramadıkları olayları ebeveynlerinin davranışları ve onların bakış açısıyla değerlendirirler. Dolayısı ile yetişkinlerin verdikleri tepkiler ve ruh halleri çocuğun algısında doğrudan etkilidir. Okul dönemindeki çocuklar ise ailelerin yanında olayın konuşulmamasına karşılık arkadaşları ve çevresinde olan konuşmalardan olayı duyabilmektedir. Bunun sonucunda daha yoğun kaygı ve güvensizlik yaşayabilmektedirler.
Ailelere Tavsiyeler
 Çocukların ilk ihtiyaç duydukları şey güven duygusunu yaşamaktır. Güven duygusunu yaşayacakları yer ailelerinin yanıdır. Aileler çocukları ile birlikte kaliteli zaman geçirmeyi bu dönemde ihmal etmemelidir. Çocuklarının mümkün olduğunca düzenleri değiştirilmemeli ve ailecek yapılan etkinliklere devam edilmelidir. “Bana ihtiyaç duyduğun her zaman yanında olacağım” duygusu verilmelidir. Yapılacak konuşmadan önce çocuğun ne bildiğini öğrenmek faydalı olacaktır. Televizyon ya da çevreden herhangi bir şey duymamış bile olsalar ailelerin hissettikleri öfke ya da umutsuzluk gibi duygular çocuklar tarafından fark edilmiş olabilir. Böyle bir durumda olayın detayı verilmek yerine ailenin yaşadığı duyguların sebebi kısaca açıklanabilir. Çocukların duygularını adlandırmaları ve konuşmaları teşvik edilmelidir. Henüz yaşadığı korku ve endişeyi adlandıramayacak yaşta olan çocukların oyunları ve çizimlerinde farklılık görülebilir. Onların yaşadıkları duygular ebeveynler tarafından isimlendirilmeli ve bu duygulara karşı yapılabilecekler konuşulmalıdır. Çocukların sordukları sorular dikkatli dinlenilmeli ve yaş seviyesine göre açıklayıcı bilgiler verilmelidir. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda en çok karşılaşılan sorulardan biri de neden bu olayların olduğu sorusudur? Onlara her insanın farklı düşünceleri olabileceği, farklı şeyleri sevebileceği anlatılabilir. Mavi renk sevenlerin olabileceği gibi pembe renk sevenlerinde olacağı dünyanın farklılıklarla güzel olduğu mesajı verilebilir. Sorunlarımızı şiddetle çözmenin yanlışlığı üzerine konuşulabilir. Bu şekilde yanlış davranan kötü insanlar kadar dünyada iyi insanların da olduğu vurgulanmalıdır. Çocukların yaşanılanları reddetmesini beklemek yerine gerçekliği anlatabilmek gerekir. Bunun için nasıl önlemler alındığı ve kendilerinin nelere dikkat edeceği konuşulmalıdır. Son olarak çocukların geleceğe karşı umutlarını korumaları sağlanmalıdır. Tüm olumsuzluklara rağmen gelecekte kendilerini bekleyen güzel günler için hedef ve amaçlar koyması için teşvik edilmelidir.  
   

Gülşah Öztürk Erten
Uzman Klinik Psikolog & Pedagog

ÇOCUKLARDA TAKINTI VE TEDAVİSİ

Takıntı istemeden akla gelen, kişide tedirginlik, sıkıntı, stres oluşturan, uzaklaştırılamayan düşüncelerdir. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) olarak geçen hastalıkta bu takıntılı düşünce biçimine obsesyon yada obsesif düşünce denilir. Kompulsiyon ise bu düşünceyi uzaklaştırmak ya da bu düşüncenin oluşturduğu sıkıntıları azaltmak için yapılan törensel davranışı anlatır. Davranışın anlamsız olduğunu bilseler de kendilerine engel olamazlar. Genelde obsesif düşünce sonucu yapılan kompulsiyonlar orantısızdır. Çocuklarda sık görülen obsesyonlar kirlilik, hastalık bulaşacağı düşüncesi, kendisi ya da sevdiklerine kötü bir şey olacağı düşüncesi, birinin öleceği korkusu, yasak ve şiddet içeren düşünceler vb. Obsesyon olarak tanımlanan anlamsız düşünceler ile baş etmek için ortaya çıkan takıntıların en sık rastlanılanları ise el yıkama, sayma, nesneleri sıraya dizme, kontrol etme, düzenleme, tekrarlama, dokunma, biriktirme vb. davranışlardır.
Çocukluk dönemi takıntıları söz konusu olduğunda gelişim dönemi özelliklerini çok iyi bilmek gerekir. 6-7 yaşlarına kadar çocuklarda takıntıyı andıran, tekrara dayalı pek çok davranış gelişim dönemi özelliği olarak görülebilir. Bu dönemde çizgi film karakterlerine olan hayranlıkları nedeniyle hep aynı karakterin eşyasını kullanmak istemesi, her zaman aynı yerde uyumak istemesi, aynı masalı defalarca okunmasını isteyip her kelimesinin aynı olmasını beklemesi ya da ailenin yaptığı törensel davranışların her seferinde sırası bozulmadan tekrarlanmasını istemesine gelişim dönemi özelliği olarak bakılabilir. Çocuklar okul öncesi dönemde süreklilik ve sık tekrarlardan hoşlanırlar. Böylece dış dünyayı kontrolleri altına alır ve kendilerini güvende hissederler.
Anne Babalardan Beklenen Davranışlar
Ebeveynler tekrar eden bu davranışlara karşı nasıl tepki vereceğini çoğunlukla bilememektedir. Gelişimsel olarak görülen davranışlarda bunun bir süreç olduğunu kabullenmek gerekir. Çocuklarla inatlaşmak ve ceza vermek işe yaramamakta ve çocuğun ihtiyacının görülmemesine yol açmaktadır. Bununla birlikte çocuklar görülen davranışları pekiştirirler. Bu davranışların ebeveynden ilgi görme aracı olmaması gerekir. Bazı durumlarda ebeveynler çocuklarına model olduklarını unutabilir ve mükemmeliyetçi tutumlarının çocuklar tarafından takıntılı davranışlara sebep olacağını unutmamalıdır. Ailelerin çocukla ilgili beklentilerini de gözden geçirmesi ve kaygıyı arttıracak tutumlardan kaçınması önemlidir.
Çocuklar Ne Zaman Bir Pedagoga Götürülmelidir?
Çocuklarda sosyal olarak içe çekilme görüldüğünde, davranışlarındaki tekrarlardan istediği halde vazgeçemediğinde ve döngüsel olarak aynı hareketleri tekrar edemediğinde rahatlayamıyorsa ya da sürekli kendisine ve ailesine kötü bir şey olacağından dolayı kaygı duyuyorsa bir pedagog veya çocuk psikoloğundan yardım almak faydalı olacaktır.
Çocuklarda Takıntı Tedavisi Hangi Şekilde Olmaktadır?
Aile ile yapılacak ilk görüşmede gelişim öyküsü ayrıntılı bir şekilde alınmalıdır. Bazı hareketler gelişim özelliği olarak görülebilirken bazı hareketler gelişim özelliği dışında değerlendirilebilmektedir. Gelişim özelliği dışında görülen takıntılar bazen taklit, ilgi çekme, travmatik anı sonucu savunma olarak ortaya çıkabilirken bazen de ailede benzer davranışları sergileyen bireylerin olduğu görülebilir. Bu hastalığın oluş nedenlerinde biyolojik faktörler oldukça fazladır. Dolayısı ile gerekli durumlarda ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Bununla birlikte bilişsel terapiler ve oyun terapisi oldukça destekleyicidir.

Gülşah Öztürk Erten
Uzman Klinik Psikolog & Pedagog